Yazılar

Anormal Rahim Kanamaları

ANORMAL RAHİM KANAMALARI

Normal bir kadında adet siklusunda her ay bir yumurta gelişmeye başlar, siklusun ortalarına doğru baskın yumurta halini alır ve yumurtlama ile birlikte yumurtalıktan dışarı atılır. Yumurtlama sonrasında progesteron hormonun etkisiyle rahim duvarı kalınlaşmaya başlar ve olası bir gebelik için rahmin iç tabakasını hazırlar. Eğer o ay gebelik gerçekleşmezse progesteron hormonu seviyeleri düşmeye başlar, bu düşmenin etkisiyle kalınlaşmış rahim iç tabakası dökülür ve adet kanaması gerçekleşir. Kadınlarda adet ortalama 28 günde bir gerçekleşir ve 3-7 gün arasında süren ve 5-80 ml’lik bir kan kaybına sebep olan bir kanama olur.

Aşağıdaki durumlarda anormal rahim kanamasından bahsedilir:

 Adet dönemi dışında meydana gelen kanamalar
 21 günden az sıklıkta adet görme
 Adet dönemindeki kanamanın normalden uzun ve fazla miktarda olması
 Adet siklusunu herhangi bir gününde lekelenme şeklinde kanama olması
 Cinsel ilişki sonrasında kanama meydana gelmesi
 Menopoz sonrasında kanama meydana gelmesi

Anormal Rahim Kanamasının Sebepleri

Anormal rahim kanamasının birçok sebebi bulunmaktadır. Anormal kanama varlığında öncelikle gebelikle ilgili bir durum olup olmadığı kontrol edilmelidir. Düşük, düşük tehlikesi, dış gebelik gibi durumlar anormal kanama ile kendini gösterebilir. Gebelik ve gebeliğe bağlı istenmeyen sonuçlar dışlandığında ise olası anormal rahim kanaması sebepleri şunlardır:
 Pelvik kitleler
 Endometriyal polipler
Myomlar
 Pıhtılaşma bozuklukları
 Yumurtalık bozuklukları
 Hormon bozuklukları
 Rahim içi enfeksiyonlar
 Rahim iç duvarının kalınlaşması (endometriyal hiperplazi)
 Genital sistem kanserleri
 İlaç kullanımı
 Eşlik eden tıbbi hastalıklar

Anormal Rahim Kanaması Tedavisi

Anormal rahim kanamasının nedeninin bulunması ve gerekli tedavinin yapılması için detaylı bir jinekolojik muayene gerekir. Vajinal muayene ile çıkış yollarında herhangi bir anormallik olup olmadığı tespit edilir. Spekulum muayenesi ile rahim ağzı ve vajina değerlendirilir, Smear testi alınır. Ultrasonografi ile rahim ve yumurtalıklar değerlendirilerek adet düzensizliğine sebep olabilecek kist, myom gibi organik sebepler tespit edilebilirken yumurtalık rezervi açısından yumurta sayımı da yapılabilmektedir. Gerekli kan tahlilleri yapılarak hormon düzeylerine bakılır. Rahim ve yumurtalıklar ile ilgili patolojileri değerlendirmek amaçlı MR (manyetik rezonans görüntüleme) gibi ileri görüntüleme yöntemleri gerekebilmektedir. Rahim içi patoloji (endometriyal polip gibi) düşünülen hastalarda tanı amaçlı histeroskopi (kamera ile rahim içinin incelenmesi) gerekebilir. Özellikle 35 yaş üstü kadınlarda anormal rahim kanaması oluyorsa ya da menopoz dönemi sonrası herhangi bir kanama meydana gelmişse endometriyal biyopsi denilen rahim iç tabakasından parça alınarak patolojik değerlendirilmesinin yapılması doğru tanı ve tedavi için gereklidir.

Anormal rahim kanamalarında tedavi altta yatan sebebe yöneliktir. Hastanın yaşı, çocuk istemi gibi faktörler göz önünde bulundurularak her hastaya özel tedavi planı yapılmalıdır. Eğer düzensiz kanama myom, endometriyal polip, pelvik kitle gibi organik bir sebebe bağlıysa cerrahi yani ameliyat ön planda düşünülmelidir. Diğer sebeplerde ise steroid içermeyen ağrı kesiciler, hormon içerikli haplar, ilaçlı spiral gibi hastaya uygun ilaç kullanımı ile tedavi sağlanacaktır.

Op. Dr. Berfin Ökmen Özkan / Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı / Gaziantep

Adet Düzensizlikleri

adet sancısı

ADET DÜZENSİZLİKLERİ

Normal bir kadında adet siklusunda her ay bir yumurta gelişmeye başlar. Siklusun ortalarına doğru baskın yumurta halini alır ve yumurtlama ile birlikte yumurtalıktan dışarı atılır. Yumurtlama sonrasında progesteron hormonun etkisiyle rahim duvarı kalınlaşmaya başlar ve olası bir gebelik için rahmin iç tabakasını hazırlar. Eğer o ay gebelik gerçekleşmezse progesteron hormonu seviyeleri düşmeye başlar, bu düşmenin etkisiyle kalınlaşmış rahim iç tabakası dökülür ve adet kanaması gerçekleşir.

Adet Düzensizliği Nedir?

Kadınlarda adet ortalama 28 günde bir gerçekleşir ve 3-7 gün arasında süren ve 5-80 ml’lik bir kan kaybına sebep olan bir kanama olur. Normal bir adet düzeni için fonksiyonel ve anatomik anlamda bütünlüğü olan beyin ve yumurtalıklar arasında hormonal döngü, normal bir rahim iç tabakası ve çıkış yolu dediğimiz rahim ağzı ve vajinada fonksiyonel bir açıklık gerekmektedir. Bu yapıların herhangi birinde meydana gelen anormalikler adet düzensizliği ile sonuçlanır. 21 günden az veya 35 günden fazla aralıklarla adet olma, adet süresinin 3 günden az veya 7 günden fazla olması, toplam kanama miktarının 80 ml’nin üzerinde olması durumlarında adet düzensizliğinden bahsedilir.

Adet Düzensizliğinin Sebepleri Nelerdir?

Adet düzensizliğinin çok farklı sebepleri bulunmaktadır. Doğurganlık döneminde adet gecikmelerinin en sık sebebi gebeliktir. Gebelik dışlandığında düzensizliğine neden olan olası durumlar; anovulasyon (yumurtlamama), polikistik over sendromu, pelvik kitleler, endometriyal polipler, myomlar, endometriyozis, pıhtılaşma bozuklukları, hormon bozuklukları, rahim içi enfeksiyonlar, rahim iç duvarının kalınlaşması (endometriyal hiperplazi) ve nadiren genital sistem kanserleridir. Bunların dışında stres, mevsim değişiklikleri, yaşam tarzı değişikliği, aşırı beslenme, aşırı egzersiz, aşırı kilo, aşırı zayıflık, antidepresan, doğum kontrol hapı, steroid gibi ilaç kullanımı ve eşlik eden tıbbi hastalıkların olması durumunda da adet düzensizlikleri meydana gelmektedir.

Adet Görememe (Amenore)

Adet görememe olarak tanımlanan durum amenore olarak adlandırılmaktadır. Amenore primer ve sekonder olarak ikiye ayrılmaktadır. Primer amenorede kişi hayatı boyunca hiç adet görmemişken, sekonder amenorede ise adet gören bir kadının son 6 aydır adet görememesi söz konusudur. Gebelik, emzirme dönemi ve menopoz dönemlerinde görülen amenore fizyolojiktir, yani normaldir. Primer amenorenin en sık nedenleri beyin ve yumurtalıklar arasındaki döngünün bozulması ile birlikte oluşan yumurtalık yetmezliği, genital sistem çıkış anomalileri, androjen duyarsızlık sendromu, prolaktin (süt hormonu) hormon yüksekliği, tiroid hormon düşüklüğü ve bazı enzim eksiklikleridir. Sekonder amenorenin en sık sebepleri ise; gebelik, Asherman sendromu adı verilen rahim içi yapışıklıklar, yumurtalık rezervinin azalması, prolaktin (süt hormonu) hormon yüksekliği, tiroid hormon düşüklüğü, polikistik over sendromu, ilaç kullanımı ve menopozdur.

Adet Düzensizliği Tedavisi

Adet düzensizliğinin nedeninin bulunması ve gerekli tedavinin yapılması için detaylı bir jinekolojik muayene gerekir. Vajinal muayene ile çıkış yollarında herhangi bir anormallik olup olmadığı tespit edilir. Spekulum muayenesi ile rahim ağzı ve vajina değerlendirilir, Smear testi alınır. Ultrasonografi ile rahim ve yumurtalıklar değerlendirilerek adet düzensizliğine sebep olabilecek kist, myom gibi organik sebepler tespit edilebilirken yumurtalık rezervi açısından yumurta sayımı da yapılabilmektedir. Gerekli kan tahlilleri yapılarak hormon düzeylerine bakılır. Hipofiz bezi, rahim ve yumurtalıklar ile ilgili patolojileri değerlendirmek amaçlı MR (manyetik rezonans görüntüleme) gibi ileri görüntüleme yöntemleri gerekebilmektedir. Rahim içi yapışıklık düşünülen hastalarda tanı amaçlı histerosalpingografi (rahim filmi) ya da histeroskopi (kamera ile rahim içinin incelenmesi) gerekebilir. Özellikle 35 yaş üstü hastalarda adet düzensizliği fazla ve sık kanama şeklinde oluyorsa endometriyal biyopsi denilen rahim iç tabakasından parça alınarak patolojik değerlendirilmesinin yapılması doğru tanı ve tedavi için gereklidir.

Adet düzensizliklerinde tedavi altta yatan sebebe yöneliktir. Adet düzensizliğine sebep olan etken kaldırıldığında adetler kendiliğinden düzene girer. Hastanın yaşı, çocuk istemi gibi faktörler göz önünde bulundurularak her hastaya özel tedavi planı yapılmalıdır. Eğer adet düzensizliği myom, endometriyal polip, pelvik kitle gibi organik bir sebebe bağlıysa cerrahi yani ameliyat ön planda düşünülmelidir. Diğer sebeplerde ise uygun ilaç tedavisi ile adet düzeni yeniden oluşturulabilmektedir.

Op. Dr. Berfin Ökmen Özkan / Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı / Gaziantep

 

MYOM

myom nedir

MYOM NEDİR?

Fibroid olarak da adlandırılan myomlar, rahim düz kas hücrelerinden köken alan iyi huylu kitlelerdir. Alt karın ve kasık bölgesinde en sık görülen kitleler myomlardır. Milimetrik çapta olabileceği gibi bütün karın boşluğunu kaplayacak bir büyüklükte de olabilir, tek veya çok sayıdadır. Rahmin iç tabakasında, duvarında, dış yüzeyinde ya da rahim ağzında olabilirler.

MYOM KİMLERDE GÖRÜLÜR?

35 yaş üstü kadınların %20’sinde saptanmaktadır. Ailesinde myom öyküsü bulunması myom görülme sıklığını 3-3,5 kat artırır. Myomların östrojen etkisinde büyüdükleri düşünülmektedir. Bu sebeple doğurganlık dönemi en belirgin oldukları ve maksimum büyüme gösterdikleri dönemdir. Östrojenin azaldığı menopoz dönemi ve sonrasında ise küçülme evresine girerler.

BELİRTİLERİ NELERDİR?

Myomun büyüklüğü ve yerleşimine göre belirtiler değişebilmektedir. Çoğunlukla bir belirti vermezler. En sık karşılaşılan belirti düzensiz adet kanamasıdır. Adet miktarında artış veya adet süresinde uzama görülebilir. Adet dönemi dışında ara dönemlerde lekelenme şeklinde kanamalar meydana gelebilir. Myomun büyüklüğü ve yerleşim yerine göre alt karında basınç hissi, kabızlık, idrar yapmada güçlük gibi şikayetler oluşabilir. Sürekli, geçmeyen ağrı, adet sancısı, cinsel ilişki sırasında ağrı gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Özellikle rahim iç tabakasında veya iç tabakaya yakın bölgede bulunan myomlar, gebelik kaybı, tekrarlayan düşük ve kısırlığa sebep olabilir. Myomların tanısı yapılacak jinekolojik muayene ile rahatlıkla konur. Ultrasonografi tanı ve takipte çok faydalıdır. Çok sayıda myom bulunan kişilerde myomların tam yerleri ve büyüklüklerini saptamak amacıyla MR (manyetik rezonans görüntüleme) kullanılabilir. Çocuk istemi olan hastalarda rahim iç tabakasının durumunu ve şekil bozukluklarını değerlendirmek amacıyla sonohisterografi ve histerosalpingografi (rahim filmi) yapılması, tanı ve tedavi amaçlı kullanılabilecek ek görüntüleme yöntemleridir.

MYOM TEDAVİSİ

Myomlarda tedavi, myomun büyüklüğüne, yerleşim yerine ve hastanın şikayetlerine göre değişmektedir. Hiçbir şikayete sebep olmayan ve rutin jinekolojik muayene esnasında tesadüfen saptanan myomlarda tedaviye gerek yoktur. Bu tür myomlar başlangıçta 3 aylık aralıklarla takip edilir. Eğer boyutlarında bir değişiklik, büyüme yoksa takip aralıkları arttırılabilir. 6 ayda bir, yılda bir muayene şeklinde takibe devam edilir. İlaç tedavisi myomlara bağlı hastada oluşan şikayetleri azaltabilir ancak myomların tedavisinde asıl tedavi cerrahidir. Çocuk istemi olan ve genç hastalarda myomektomi (myomun ameliyatla çıkartılması) ilk seçenektir. Myomun yerleşimine göre laparoskopi (kapalı yöntem), histeroskopi (rahim içine kamera ile girilmesi) ya da laparotomi (açık yöntem) ile ameliyat gerçekleştirilebilir. Myomektomide rahim alınmadığı için sonrasında myomların yeniden oluşma ihtimali bulunmaktadır. Tekrarlamaları sebebiyle ileride ikinci kez ameliyat gerekme ihtimali %20-25’tir. Bu nedenle 40 yaş üstü hastalarda, çocuk istemi olmayan hastalarda myomun kesin tedavisi histerektomi yani rahmin alınmasıdır.

 

Op. Dr. Berfin Ökmen Özkan / Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı / Gaziantep

Polikistik Over Sendromu

Polikistik Over Sendromu

Polikistik over sendromu, doğurganlık dönemindeki kadınlarda en sık rastlanılan hormonal bozukluktur. Bu dönemdeki kadınların yaklaşık %5-10’unda görülmektedir. Beyin, yumurtalıklar, böbrek üstü bezleri ve diğer dokulardaki etkileşim bozukluğuna bağlı olarak oluştuğu düşünülmektedir. Adet düzensizliği, adet olamama, tüylenmede artış, saç dökülmesi, kilo almaya yatkınlık, obezite, çocuk sahibi olamama gibi durumlara sebep olmaktadır. Normal bir kadında adet siklusunda her ay bir yumurta gelişmeye başlar, siklusun ortalarına doğru baskın yumurta halini alır ve yumurtlama ile birlikte yumurtalıktan dışarı atılır. Polikistik over sendromu olan hastalarda ise bu düzen bozulmuştur, baskın yumurta oluşumu nadiren gelişir, yumurtlama olmaz, adet düzenlerinde gecikmeler meydana gelir. Yumurtlama problemi olduğu için hastalar çocuk sahibi olmakta sıkıntı yaşarlar. Her ay gelişmeyen bu yumurtalar yumurtalıkta ufak ufak birçok kist şeklinde görülür ve ultrasonografi ile saptanırlar.

sağlıklı yumurtalık

Hastalığın belirtileri kişiden kişiye farklıdır ve zamanla değişim göstermektedir. Ayrıca hastalığın herkes tarafından kabul görmüş tek bir tanımı mevcut değildir. Bu nedenle hastanın şikayetleri ve özgeçmişinin ayrıntılı bir şekilde öğrenilmesi; fiziki muayene bulguları, ultrasonografi ve gerekli hormon tahlilleri ile birlikte değerlendirilmesiyle tanı konmaktadır. Polikistik over sendromu olan hastalarda kan şekerini düzenleyen hormon olan insüline karşı bir direnç oluşmakta, buna bağlı olarak kilo almaya yatkınlık oluşmaktadır. Uzun dönemde ise şeker hastalığı, tansiyon yüksekliği, kalp-damar hastalıkları gibi hastalıklara sebep olabilmektedir. Uzun süre adet görmeyen ve tedavi verilmemiş hastalarda rahim kanseri riskinde bir artış bulunmaktadır.

yumurtalıktaki kistler

Polikistik Over Sendromu Tedavisi

Polikistik over sendromunun tedavi şekli hastada bulunan şikayetlere ve çocuk istemine göre değişkenlik göstermektedir. Hastalık ilerlemeden kadın hastalıkları ve doğum uzmanı ya da endokrinoloji uzmanı tarafından kişinin değerlendirilmesi ve sürecin takip edilmesi gerekmektedir. Ancak ne olursa olsun tedavide ilk basamak yaşam tarzı değişikliğidir. Fazla kilosu olan kişilerde vücut ağırlığının %5’i kadar kilo kaybı bile polikistik over sendromuna bağlı şikayetlerde düzelme sağlayabilir. İdeal kilonun sağlanması ve karın bölgesindeki yağlanmanın azaltılmasının yumurtlama, hormon düzeyleri ve insülin direnci üzerinde yararı bulunmaktadır. Kilo kontrolü için sağlıklı, düzenli beslenme ve egzersiz çok önemlidir. Beslenmede glisemik indeksi düşük gıdalar tüketmeye özen gösterilmelidir. Günlük yaşamda fiziksel olarak aktif olma ve haftada 2-3 kez hafif veya orta düzeyde yapılacak egzersiz ile şikayetlerde azalma görülecektir. Doktorunuzun önerisiyle doğum kontrol hapları gibi hormonal ilaçlar veya metformin gibi insülin direncini azaltmaya yönelik ilaçlar tedavide kullanılabilir. Çocuk isteği olanlarda ise yumurtlamayı sağlayıcı haplar ve iğneler kullanılabilmektedir. Bu ilaçların kullanılması ile %90’a kadar yumurtlama gerçekleşebilmektedir.

Op. Dr. Berfin Ökmen Özkan / Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı / Gaziantep

Gebelikte Beslenme

gebelik döneminde beslenme

GEBELİKTE BESLENME

Sevgili anne adayı, bebeğiniz anne karnında büyümeye başlar. Bebeğinizin büyümesi, bedensel ve zihinsel yönden gelişimi için gebelik döneminde yeterli ve dengeli beslenmeniz çok önemlidir. Gebelik insan yaşamında beslenmenin en önemli olduğu dönemlerden biridir. Bu nedenle gebelikte yetersiz beslenmek kadar fazla beslenmek de tehlikelidir ve anne-bebek sağlığına zarar verir. Sağlıklı bir bebeğin dünyaya gelişini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Yaşınızla ilgili bazı özellikleri ve kalıtımsal faktörleri kontrol edemezsiniz. Ancak gebeliğiniz süresince yeterli ve dengeli beslenerek ve gebeliği olumsuz etkilediği bilinen bazı risk faktörlerinden (alkol, sigara, ilaç kullanımı, vb..) kaçınarak sağlıklı bebekler dünyaya getirebilirsiniz.
Gebelikte kadının vücudunda, yeni bir canlının (bebeğin) oluşması ve büyümesi ile bazı değişiklikler izlenir.Oluşan bu değişikliklerle birlikte gebe kadın, hem kendisinin hem de bebeğin gereksinimlerini karşılayabilmek için bu dönemde beslenmesine daha dikkat etmek zorundadır. Bu nedenle gebe kadın gebeliği süresince;

1. Kendi fizyolojik gereksinimlerini (enerji ve besin öğelerini) karşılamak,
2. Vücudundaki depolarını (besin öğeleri yedeğini) dengede tutmak,
3. Anne karnındaki bebeğin sağlıklı büyüme ve gelişmesini sağlamak,
4. Emzirmeye hazırlık için salgılanacak sütün enerji ve besin öğelerini karşılamak için yeterli ve dengeli beslenmek zorundadır.

Gebe kadınlarda gebelik süresince ortalama ağırlık kazanımı 9-12,5 kilogram (ortalama ayda 1-1,5 kilogram) olmalıdır.

Gebelik Döneminde Beslenmeniz Konusunda Dikkat Etmeniz Gereken Noktalar:

 Doğal, taze ve bol çeşitli besinler alın (meyve ve sebze).
 Öğün sayısını arttırın ancak öğündeki miktarı azaltın.
 Bol su için.
 Pastorize edilmiş süt mümkün değil ise iyi kaynatılmış süt için.
 Lifli yiyecekler tüketin ( örneğin; bulgur, kuru baklagiller, mevsim meyveleri, tam buğday, unlu ekmek gibi)
 İyotlu tuz kullanın.
 D vitamini açısından güneş ışığından yararlanın.

Gebelik Döneminde Tüketmemeniz Gerekenler:

 Sigara
 Tüm alkollü içecekler

 İçinde boya maddesi bulunan yiyecek ve içecekler
 Hazır yiyecekler (Hazır meyve suyu, hazır çorba, salam, sosis,sucuk vb.)
 Tüm karbonatlı içecekler (Kola, gazoz vb.)
 Hamur işleri ve kızartma
 Salamura besinler, turşu
 Şeker ve şekerli besinler (kek, bisküvi, çikolata, pasta, çörek) tüketilmemelidir.

Gebelik döneminde kan şekerini hızlı yükseltebilecek, şeker içeriği yüksek
patates, pirinç, havuç, muz, üzüm, dut, incir, kavun, karpuz ve kuru meyveler dikkatli
ve ölçülü tüketilmelidir.

Gebelik Döneminde Yeterli ve Dengeli Beslenebilmeniz İçin Günlük Besin Tüketim Miktarları:

Besin Grupları Miktar 
Süt, yoğurt 2-3 su bardağı (400-600 ml) 
Peynir 2-3 kibrit kutusu kadar (60 gr) 
Et Grubu Haftada 2 defa kırmızı et 

Haftada 2 defa organik köy tavuğu 

Haftada 2 defa (hamsi, somon gibi) 

Yumurta En az 1 adet 
Kuru Baklagiller 1 porsiyon (kuru fasulye, nohut vb.) 
Taze Sebze ve Meyve 5-6 porsiyon 
Tahıllar (Makarna, bulgur, pirinç) 1-2 porsiyon veya daha az 
Ekmek 4-5 orta dilim (kepek, tam buğday vb.) 
Kuruyemişler Günlük 1 avuç (ceviz, badem, kuru incir, kuru kayısı, fındık) 
Kahve En fazla 1 fincan 
Çay 2-3 çay bardağı (açık renktte) 
Su En az 2-2.5 litre 

 

Porsiyon Miktarları:
1 porsiyon: 4-5 yemek kaşığı kadardır.
1 su bardağı: 200 ml denk gelmektedir.
1 porsiyon meyve: 1 orta boy elma/portakal; 1 küçük salkım üzüm; 10-15 adet kiraz/çilek; ince bir dilim kavun/karpuz; 2 orta boy incir miktarına denk gelmektedir.

Bulantı durumunda
 Çok yağlı, çok baharatlı, çok şekerli ve çok tuzlu besinler tüketilmemelidir.
 Sıvı alımı yemeklerden önce ve sonra olmalı, yemek esnasında sıvı alımı olmamalıdır.

Sade galeta, etimek, beyaz ve tuzsuz sarı leblebi bulantılarınızın azalmasına yardımcı olacaktır.

Kabızlık durumunda
 Her sabah aç karnına 3-4 adet kuru kayısı veya kuru erik tüketilmelidir.
 Posadan zengin yiyeceklerin ( kuru baklagil, kabuklu meyveler, sebzeler) günlük alınan miktarları arttırılmalıdır.
 Bağırsak hareketlerini arttırmak için çeşitli egzersizler (1 saat yürüyüş gibi) gebe kendini zorlamadan yapmalıdır.

Op. Dr. Berfin Ökmen Özkan / Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı / Gaziantep

 

Endometriozis (Çikolata Kistleri)

 

çikolata kistleri

ENDOMETRİOZİS (ÇİKOLATA KİSTLERİ)

Endometriozis (Çikolata Kistleri) Nedir?

Endometriozis (çikolata kistleri), rahim içini döşeyen endometrium adı verilen dokunun rahim dışı organlara yerleşmesidir. En sık görüldüğü yer yumurtalıklardır. Ancak karın içini döşeyen periton zarı, tüpler, bağırsaklar, idrar torbası, meme dokusu, göz, kalp gibi vücudun herhangi bir yerinde de görülebilir.

Endometriozisin nedeni tam olarak bilinmemektedir fakat sebeplerine yönelik birçok teori ortaya atılmıştır. Bunlardan birisi, adet sırasında rahim içi dokunun tüpler aracılığıyla karın içi boşluğa geri akmasıyla yumurtalıklar, tüpler gibi genital organlarda ve peritonda endometriozis odaklarının oluşmasıdır. Bir başka teoride ise artmış östrojene cevap olarak periton ve yumurtalık hücrelerinde metaplazi adı verilen bazı değişimler olmakta ve bu da endometriozise sebep olmaktadır. Bir diğer teori ise rahim içi dokunun kan ve lenf damarları aracılığı ile yayıldığını ileri sürmektedir. Bazı çalışmalar genetik yatkınlık, bağışıklık sistemindeki değişiklikler ve bazı çevresel faktörlerin endometrioziste etkili olduğunu göstermiştir. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte oluşan endometriozis odakları her adet döngüsünde östrojen hormonunun değişimlerine göre büyümekte, kanamakta ve yayılmaktadır. Buna bağlı olarak da bulunduğu bölgede ağrı ve yapışıklıklar oluşmaktadır.

Endometriozis (Çikolata Kistleri) Hangi Dönemde ve Kimlerde Görülür?

Endometriozis (çikolata kistleri) doğurganlık döneminin hastalığıdır ve en çok 30’lu yaşlarda görülür. Genel olarak üreme çağındaki (15-49 yaş) her 10 kadından birinde görülmektedir. Adet sancısı, ilişki sırasında ağrı ve uzun süreli kasık ağrısı olan kadınlarda %70 oranında görülmektedir. Kısırlık problemi olan kadınlarda ise %30-40 oranında görülmektedir.

Kadınların farkındalığının olmaması ve belirtilerin normalleştirilmesi tanının konulmasına kadar geçen süreyi uzatır. Adet sıklığı, süresi ve miktarı fazla olan kadınlar, erken yaşta adet görenler, geç yaşta menopoza girenler, doğuştan rahim anomalileri olanlar, ailesinde endometriozis öyküsü olanlar, zayıf, uzun boylu, sarışın ve kumral olan kadınlar endometriozis açısından risk altındadır. Ayrıca yağlı yiyeceklerle beslenme, et tüketiminin fazla olması ve fazla kafein tüketimi de endometriozis riskini arttırır.

Adet dönemlerinde ciddi ağrı, ağrılı cinsel ilişki, karın ağrısı, kabızlık, şişkinlik, adet düzensizliği, kısırlık, kanlı idrar gibi şikayetler ile kendini gösterir. Bazı kadınlarda ise hiçbir şikayet oluşturmaz ve tesadüfen saptanabilir. Kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından yapılan muayene ve ultrason ile ön tanısı konulabilmektedir. Ultrasonda çikolata kisti (endometrioma) olarak bilinen endometriozis nedeniyle oluşmuş kistler görülebilmektedir. Daha ciddi olgularda MR, BT gibi yardımcı görüntüleme yöntemlerine ihtiyaç duyulabilmektedir. Ayrıca yapılan bazı kan tahlilleri ile tanısı desteklenebilir. Kesin tanı ise açık ya da kapalı yöntemle yapılan ameliyat sonrasında alınan doku parçalarının patoloji sonucu ile konmaktadır.

Endometriozis (Çikolata Kistleri) Nasıl Tedavi Edilir?

Endometriozis ne yazık ki kesin olarak tedavi edilebilen ve tamamen ortadan kaldırabilen bir hastalık değildir. Tedaviyi belirleyen en önemli iki faktör ağrının şiddeti ve çocuk isteğidir. Medikal ilaç kullanımı ve cerrahi tedavi yani ameliyat olmak üzere iki tedavi yaklaşımı bulunmaktadır. Medikal ilaç tedavisinde amaç östrojen seviyelerini azaltarak endometriozis (çikolata kistleri) odaklarını baskılamak, inflamasyonu azaltmak ve hastalığın ilerlemesini durdurmaktır. Bu amaçla ağrı kesiciler, doğum kontrol hapları, progesteron içeren ilaçlar (ilaçlı spiral, 3 aylık iğneler) kullanılabilir. İlaç tedavisi ne olursa olsun 2 yıl sonra hastalığın %50 oranında tekrarlama riski bulunmaktadır. Ağrısı çok şiddetli olanlarda en etkin yöntem cerrahidir. Ancak ameliyat sonrasında kadınların %50’sinde bir yıl içerisinde şikayetler tekrar oluşmakta ve 5 yıl içerisinde olguların yarısında ikinci bir ameliyat gerekmektedir. Bu nedenle özellikle erken yaşlarda ameliyattan çok gerekli olmadıkça kaçınılmalıdır.

Op. Dr. Berfin Ökmen Özkan / Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı / Gaziantep

Doğum Kontrol Yöntemleri

doğum kontrol hapı

DOĞUM KONTROL YÖNTEMLERİ

Çiftlerin istedikleri zamanda, durumlarına göre istedikleri sayıda çocuk sahibi olmaları ve doğum aralıklarını belirlemeleri en doğal haklarıdır. Gebeliklerin yaklaşık %50’si plansız bir şekilde meydana gelmektedir. Değişik doğum kontrol yöntemlerinin tutarsız ve yanlış kullanımı plansız gebeliklere sebep olabilir. Bu nedenle kişinin öyküsü dikkate alınarak ve danışmanlık verilerek kişiye özgü doğum kontrol yönteminin seçilmesi gerekir. Kişinin muayene bulguları, doğum sayısı, dini kaygıları, kısa ve uzun dönem doğum planı ve daha önce kullanmış olduğu doğum kontrol yöntemleri bu seçimde önemlidir. Doğum kontrol yöntemleri geri dönüşümlü ve geri dönüşümsüz olanlar şekilde iki grupta değerlendirilebilir.

1. Geleneksel Yöntemler

Geri çekme, takvim yöntemi (yumurtlama günü takibi yapılması) gibi geleneksel yöntemler yaygın olarak kullanılmaktadır ancak koruyuculuğu en düşük olan yöntemlerdir. Başarısızlık oranı %25’tir.

2. Bariyer Yöntemleri

Kondom (prezervatif), cinsel yolla bulaşan hastalıkları engellediği için özellikle birden çok partneri olan kişilerin kullanmasını önerdiğimiz bir doğum kontrol yöntemidir. Başarı oranı ideal kullanımda %98 civarındadır. İdeal kullanım için kondomun cinsel ilişkiye girmeden önce takılması, sertleşmiş penisin her tarafını kaplaması, çok sıkı ya da çok gevşek olmaması gerekmektedir. Boşalma gerçekleştikten sonra hemen çıkartılmalıdır. Kondomların HIV ve diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklara karşı koruyuculuğu bulunmaktadır ancak tüm genital bölgeyi kaplamadığından dolayı ciltten cilde geçebilecek hastalıkları (genital uçuk, siğil vb.) önlemede etkisi olmayabilir.

Diyafram, vajina yerleştirilen ve rahim ağzını arkasına alarak spermin yumurtaya ulaşmasını engelleyen bir yöntemdir. İlişkiden saatler öncesinde yerleştirilebilmektedir. Cinsel ilişki sonrası en az 6 saat yerinde bırakılmalı ancak 24 saatten fazla tutulmamalıdır. Spermisitlerle birlikte kullanılması önerilir. Spermisit, cinsel ilişki öncesi vajina içerisine uygulanan ve içerisindeki maddelerle spermlerin rahim içine ulaşmasını engelleyen bir yöntemdir. Köpük, jel, fitil, krem gibi formları bulunmaktadır. Koruyuculuk oranı düşük olduğu için tek başına kullanılması önerilmemektedir. Diyafram ve spermisit birlikte kullanıldığında gebelikten koruma başarı oranı yaklaşık %94’tür. Servikal başlık, diyaframın rahim ağzına tam olarak yerleştirilen bir tipidir. Önceden doğum yapmış kişilerde etkinliği azalmaktadır.

3. Hormonal Yöntemler

Günümüzde yaygın olarak kullanılan, en güvenli ve en etkili ilaçlar arasında yer almaktadırlar. Yumurtlamayı baskılayarak ve rahim duvarını incelterek gebeliği önlemektedirler. Kombine (östrojen ve progesteron) ya da sadece progesteron içeren formları mevcuttur.

Kombine Oral Kontraseptifler (Doğum kontrol hapı)

Kadının doğal seks hormonları olan östrojen ve progesteronun sentetik formlarını içerir. En çok 21 tabletlik formları satılmaktadır. 21 gün boyunca her gün aynı saatte 1 adet hap alınır, kutu bitince 7 gün ara verilir. Bu ara dönemde adet kanaması gerçekleşir. 7 günlük ara bitiminde yeni bir kutuya başlanır. 28 günlük tablet formlarında ise her gün aynı saatte 1 hap alınır, kutu bitiminde ertesi gün ara vermeden yeni bir kutuya geçilir. İlk kutuya adetin ilk günü, tercihen adetin ilk 5 günü içinde başlamak gerekir. İlk kutu kullanımında koruyuculuk düşük olacağından ilk hafta ek bir yöntemle (kondom gibi) daha korunmak gerekmektedir. Doğru kullanıldığı takdirde gebelikten korumada başarı oranı %99.7’dir. Başlangıçta lekelenme, düzensiz kanama, bulantı gibi yan etkiler görülebilmektedir ancak 1 ile 3 ay içerisinde bu etkiler kendiliğinden kaybolur. Doğum kontrol haplarının gebelikten korunma dışında başka yararları da bulunmaktadır. Bunlar;
 Adetleri düzenli hale getirirler.
 Adet sancısını azaltırlar.
 Aşırı adet kanaması durumlarında kanama miktarını azaltıp kansızlık tedavisine destek olurlar.
 Premenstrüel sendrom dediğimiz adet öncesi gerginlik durumunu azaltırlar.
 Endometriozise bağlı şikayetlerin azaltılmasında faydalıdır.
 Akne (sivilce) tedavisinde etkilidir.
 Yumurtalık ve rahim kanser riskini azaltırlar.

Doğum kontrol haplarının tromboemboli adı verilen akciğer, beyin, bacak damarlarında pıhtı gibi nadir ancak ciddi yan etkisi bulunmaktadır. Bu sebeple bazı kriterler belirlenmiştir. Doğum kontrol haplarını kesinlikle kullanılmaması gereken durumlar şöyledir:
 Damar tıkanıklığı öyküsü
 Orta veya şiddetli kontrolsüz tansiyon yüksekliği
 Kalp-damar hastalıkları
 Beyin damarlarında herhangi bir hastalık olması
 Kalp krizi geçirme
 Auralı migren
 Aktif karaciğer hastalığı
 Bilinen veya şüphelenilen meme kanseri
 35 yaş üzerinde günde 15’ten fazla sigara içme ya da migren öyküsü
 Safra kesesi hastalığı
 Gebelik şüphesi
 Tanı konmamış vajinal kanama

Sadece Progesteron İçeren Haplar

Bunlar östrojen olmadan sentetik progesteron sayesinde gebeliği önlemektedirler. Bu sebeple doğum kontrol haplarının kullanılmaması gereken kişilerde kullanılabilir. Emzirme dönemindeki kadınlarda süt üretimini azaltmadan kullanılabilirler. Kanama miktarını azaltırlar, rahim kanserine karşı koruyucu etki gösterirler ve pelvik inflamatuvar hastalık riskini azaltırlar. Her gün aynı saatte alınmalıdır ve kutu bitiminden ara vermeden kullanılmalıdır. 3 saatten daha fazla bir gecikme olduğunda hap alınmamış gibi düşünülmeli ve yedek bir korunma yöntemi ile korunulmalıdır. Koruyuculuğu %98.9 civarındadır.

Aylık – 3 Aylık Enjeksiyonlar

Aylık iğneler hem östrojen hem progesteron içeren, 3 aylık iğneler ise sadece progesteron içeren ve kas içine uygulanan iğnelerdir. İlk kullanım sırasında kanama düzensizlikleri, fazla kanama olabilir. Uzun süreli kullanımda ise kadınların %50’si ilk yılda adet görmemeye başlarlar. Yöntemi bıraktıktan sonra doğurganlığın geri dönüşü gecikebilir. Aylık iğnelerde geri dönüş son enjeksiyondan sonra 30-60 gün kadar iken 3 aylık iğnelerde 6-10 ay gecikme olabilir. Koruyuculuğu %99.7’dir.

Cilt Altı İmplantlar

Sadece progesteron içeren 6 adet kapsül kolun üst bölgesinde cilt altına yerleştirilir. Etkinliği çok yüksektir ancak adet düzensizliğine bağlı şikayetlere sebep olmaktadır. 5 yıl süre ile etki eder.

4. Rahim İçi Araçlar (Spiral-RİA)

Rahim içi araçlar rahim içerisine yerleştirilen ve rahim duvarında değişikliğe sebep olarak koruyuculuk sağlayan araçlardır. Uzun dönem geri dönüşümlü doğum kontrol yöntemleri arasında en etkili olanıdır. İki çeşidi bulunmaktadır: bakırlı RİA, ilaçlı RİA. Bakırlı RİA’nın etki süresi 10 yıldır, kullanıldığı ilk aylarda adet miktarı ve süresi artabilir. İlaçlı RİA (Mirena) ise progesteron içerir. Etkinlik süresi 5 yıldır. Kullanıldığı dönem boyuncu adet miktarında azalma meydana gelir, rahim kanser riskini azaltır. Her iki tip RİA da adet siklusunun herhangi bir döneminde takılabileceği gibi tercihen adet döneminde ve aktif enfeksiyon durumu yokken takılır. Başarı oranı %99.4tür.

5. Sterilizasyon Yöntemleri

Kadınlarda tüp ligasyonu adı verilen tüplerin ameliyat ile kalıcı olarak kapatılması ile döllenmenin önlenmesi yan etkisi olmayan son derece etkili bir yöntemdir. Sezaryen esnasında ya da herhangi bir dönemde laparoskopi (kapalı yöntem) ile yapılabilmektedir. Geri dönüşümsüz bir yöntem olduğundan 30 yaşından sonra ve yeterince çocuk sahibi olmuş kadınlarda eşin de onayı alınarak yapılır. Erkeklerde ise vazektomi adı verilen erkeklerin tüplerinin bağlanması şeklinde kalıcı doğum kontrolü yapılabilir.

Op. Dr. Berfin Ökmen Özkan / Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı / Gaziantep

Dış Gebelik

 

ektopik gebelik

Dış Gebelik Nedir?

Ektopik gebelik ( dış gebelik) döllenen yumurtanın rahim duvarı dışında herhangi bir yere yerleşmesine denir. En sık fallop tüplerinde yerleşim görülmektedir. Karın içerisinde, yumurtalıklarda, rahim ağzında ya da rahim ile tüp arasındaki bölgede (kornual) de yerleşebilmektedir. Tüm gebeliklerin %2’si dış gebelik ile sonuçlanmaktadır. Dış gebelik, gebeliğin ilk üç ayındaki en sık ölüm sebebidir.
Önceden dış gebelik geçirme öyküsü, pelvik inflamatuvar hastalık (cinsel yolla bulaşan hastalıklar), rahim içi araç (spiral) kullanma, iki ya da daha fazla kürtaj olma, üçten fazla kendiliğinden düşük öyküsü, 40 yaş üzeri olma, sigara içme ve kısırlık nedeniyle tedavi görme risk faktörleridir.

Dış Gebelik Belirtileri Nelerdir? Tanısı Nasıl Konulur?

Adet gecikmesiyle birlikte kasıklarda veya karnın alt bölgelerinde ağrı, hassasiyet ve lekelenme tarzı kanama varlığında dış gebelikten şüphelenilmelidir. Tanı amaçlı hastanın ultrason ile değerlendirilmesi ve kan tahlillerinin yapılması gereklidir. Ultrasonda rahim içerisinde gebelik kesesinin görülmemesi ve rahim duvarının ince olması tanıyı desteklemektedir. Ayrıca sağ veya sol yumurtalık ve tüplerin olduğu alanda bir kitle saptanması ya da karın içerisinde kanama bulgularının olması dış gebelik tanısını güçlendirmektedir. Kan tahlilleri olarak ise Β- hCG ve hemogram (tam kan sayımı) yapılmalıdır. Β-hCG olarak adlandırılan gebelik hormonu sağlıklı bir gebelik varlığında iki günde bir yaklaşık iki katına çıkar. Sağlıklı olmayan gebeliklerde artış bu oranda olmazken düşükle sonlanan gebeliklerde ise gün geçtikçe β-hCG değerlerinde bir düşüş söz konusudur. Dış gebelikte ise Β-hCG değerleri günler geçtikçe yaklaşık aynı değerlerde seyreder, bir plato çizer. Tam kan sayımı kanama varlığı ve ciddiyetini değerlendirme amaçlı gereklidir.

Dış Gebelik Tedavisi

Dış gebelik tedavisi hastanın genel durumunun stabil olup olmamasına göre değişmektedir. Medikal (ilaç) ya da cerrahi (ameliyat) tedavi uygulanabilmektedir. Erken aşamada saptandığında ameliyatsız tedavi mümkün olabilmektedir. Erken aşamada saptanan, genel durumu iyi olan, aktif kanaması olmayan hastalarda tedavi seçeneği olarak metotreksat kullanılabilir. Metotreksat, aşırı hücre çoğalmasını engelleyerek etki gösteren bir ilaçtır; dış gebeliğe sebep olan hücrelere etki ederek tedaviyi sağlamaktadır. Genel olarak başarı oranı %90 civarındadır. Tek bir doz tedavide çoğunlukla yeterlidir ancak yeterli olmazsa tekrar verilmesi gerekebilmektedir. Metotreksat tedavisinin başarısız olduğu durumlarda ya da dış gebelik sebebiyle fallop tüpünde yırtılma ve iç kanama olduğu durumlarda ameliyat uygun tedavi yaklaşımıdır. Kanamanın ve hastanın durumuna göre laparoskopi (kapalı yöntem) ya da laparatomi (açık yöntem) tercih edilir. Dış gebelikten sonra hastaların %60’ı kendiliğinden gebe kalır. Genel topluma göre bir sonraki gebelikte tekrar dış gebelik geçirme olasılığı 5-10 kat artmıştır.

Op. Dr. Berfin Ökmen Özkan / Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı / Gaziantep

Dünyada İkinci Türkiye’de İlk

Şanlıurfa Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum polikliniğine rahim sarkması şikayeti ile başvuran, yapılan muayenede 3. derece rahim sarkması bulunan ve yapılan ultrason sonrası 12 hafta (3 ay) gebelik tespit edilen hastaya dünyada ikinci ülkemizde bir ilk olarak kapalı rahim sarkması operasyonu yapıldı.

Oluşturulan konseyde gebeliğin sonraki seyri üzerine değerlendirmelerde bulundu ve operasyon kararı alındı.

Daha önce dünyada bir defa yapılan ve başarılı sonuçlanmış vakaya örnek teşkil eden hastaya yapılan gerekli değerlendirmeler sonrası anne ve bebek sağlığına en uygun olacak yöntemle laparoskopik olarak hastanın sarkan rahmi olması gereken anatomik alana alınmış oldu

Operasyon yaklaşık 1 saat sürdü. Planlanan şekilde operasyon başarılı bir şekilde tamamlandı. Ameliyat sonrası annenin sağlık durumu oldukça iyiydi. Operasyondan yaklaşık 6 saat sonra bebek ultrasonla değerlendirildi. Bebek kalp atışları ve yerleşim yeri gebelik için optimal görünümdeydi.

Yılda yaklaşık 60.000 doğumun, günde 1500 civarında Kadın Doğum polikliniğine başvuran hastanın olduğu Şanlıurfa’da, az rastlanılan özellikli gebeliklerle oldukça sık karşılaşılmaktadır. Temennimiz anne ve bebek sağlığı adına tedavisi güç olan hastalıklarda yeni yöntemlerin geliştirilmesi noktasında gerekli çabanın gösterilmesidir.